MENÜ |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Rahim Sağlam
1961 yılında Aşkale’nin Dereköyü’nde doğdu.
İlköğrenimi köyünde tamamladı.
Küçük yaşlardan itibaren aşıklık geleneğini
halk şiirini ve bağlama çalmayı öğrenmeye
yaklaşık 16 yaşlarında şiir yazmaya başladı.
Bir süre Aşık Mihmani
bir süre de Aşık Reyhani’ye çıraklık ederek bilgisini pekiştirdi.
Değişik bölgelerde yarışma şenliklere katılan Rahim Sağlam
şiirlerinde bazen adını
bazen de Rahimi mahlasını kullanmaktadır.
Rahim Sağlam bugüne dek 10 kadar albüm hazırladı.
Ayrıca Batılı araştırmacıların hazırladığı albümlerde türküleri yeraldı.
Eserlerinden Seçmeler
-
Kaldı
-
-
Telefon hatları kapandı yarim
-
Elde mektup gözlerimde yaş kaldı
-
Bırakmaz geleyim engeli dağlar
-
Aramızda çözülmeyen iş kaldı
-
-
Nice padişahlar nice hem hanlar
-
Toprağın altında yatan bu canlar
-
Gelip de kayboldu bu insanlar
-
Gelen gitti veran oldu boş kaldı
-
-
Ömür bir gecedir hayat bir rüya
-
Rahim Sağlam böyle gidermiş zaya
-
Beni de bağrına bastı bu dünya
-
Mezarımda bir dikili taş kaldı
-
Yaylaya Yaylaya
-
-
Bahar geldi bizim eller
-
Çıkar yaylaya yaylaya
-
İki gözü yaşlı gelin
-
Bakar yaylaya yaylaya
-
-
Nice şehitlerin yatar
-
Ayrılığın günü çatar
-
Yağmur yağar şimşek atar
-
Çakar yaylaya yaylaya
-
-
Avcılar ceylanı vurur
-
Kartallar kendini yorar
-
Göçmen gelir çadır kurar
-
Yıkar yaylaya yaylaya
-
-
Gördü güzel sürüsünü
-
Gönül sevdi birisini
-
Rahim Sağlam türküsünü
-
Yakar yaylaya yaylaya

İhsan Yavuzer
1960 yılında Oltu’nun Aşağıçamlı köyünde doğdu.
Asıl adı İhsan Yavuz'dur. İlkokulu köyünde okudu.
Aşıklık geleneğine ve türkülere ilgisi küçük yaşlarda başladı.
Köylerine gelip giden aşıklar aracılığıyla ilk bilgileri edindi.
Daha sonra aşıklığa ve bağlama çalmaya ilişkin temel bilgileri
Mevlüt İhsani’den öğrendi.
Aynı zamanda aşık havaları ve
hikaye geleneğini öğrendi.
Eserleri birçok yerde aktarılan ve çeşitli şenlik ve yarışmalara
katılan Yavuzer bugüne dek yaklaşık 25 albüm hazırladı.
Eserlerinden Seçmeler
-
-
Aramızda
-
-
Kavuşmamız imkansızdır sevdiğim
-
Bin çeşit engeller var aramızda
-
Seni seven amansızdır sevdiğim
-
Alev aramızda nar aramızda
-
-
Başım alıp diyar diyar gideyim
-
Sensiz zevk ü sefaları nideyim
-
Ben bülbülüm sen de gülsün sevdiğim
-
Her gün peyda oldu har aramızda
-
-
Yavuzer her bağın barın yiyemem
-
Aşık mıyım maşuk muyum ben neyem
-
Her gelene ben derdimi diyemem
-
Kalsın ey sevdiğim sır aramızda
Ne Olur
-
-
Kurban olam bülbül senin sesine
-
Gelip seher vakti ötme ne olur
-
Benim derdim senin derde benzemez
-
Derdini derdime katma ne olur
-
-
Aylar yıllar geldi geçti aradan
-
Aşıkları kurtaramadık yaradan
-
Sırrını sana saydı yaradan
-
Beni kulluğundan atma ne olur
-
-
Yavuzer'i aşık etti bir melek
-
Bu başa geleni nereden bilek
-
Gider oldu artık insafsız felek
-
Kara diken gibi bitme ne olur
Neden Aşıkların Gözü Yaş Olur
Bir yiğit sılasın terk eyleyince
Gurbet elde kanadı yokmuş olur
Kimisi eğlenir kimisi güler
Neden aşıkların gözü yaş olur
Aylar yıllar gelir geçer sayılır
Bir gün olur kara haber duyulur
Sevenler yarından nasıl ayrılır
Aşkı olmayanın bağrı taş olur..
Gelen mevladandır beyhude yanma
Her olur olmazın sözüne kanma
Yavuzer düşünüp böyle gamlanma
Bir gün olur acı günler hoş olur.

EROL ERGANİ
1954 yılında Şenkaya’nın, sonradan bucak
olan Bardız (şimdiki adı Gaziler)
köyünde doğdu. Asıl adı Erol Aydın’dır.
İlkokulu ve ortaokulu köyünde okudu.
Aşıklık geleneği ve şiirle küçük
yaşlarda ilgilenmeye başladı.
Yaklaşık 13 yaşında bağlama
çalmayı öğrendi. Aşık Merami’nin
yardımıyla da bilgisini pekiştirdi.
Yaklaşık 13 yaşında şiir yazmaya
ve türkü söylemeye başladı.
Türkiye ve Türkiye dışında birçok
yerde yarışma ve şenliklere
katıldı. Bu yarışmalarda değişik
dereceler alan Erol Ergani’nin
şiirleri çeşitli gazete, dergi ve
araştırmalarda yayınlandı.
Ayrıca bugüne dek 15 kadar albüm hazırladı.
Dağlar
- Geldim sizin ile sohbet etmeye
- Eğer dinlerseniz sözümü dağlar
- Gahi dert almaya gahi satmaya
- Ben size vermişem özümü dağlar
-
- Pınarlarız kesilmedi durmadı
- Ak yüzüne hiçbir leke sürmedi
- Su istedim hatırımı kırmadı
- Yıkadım elimi yüzümü dağlar
-
- Paşapınarı'dır dinlenme yerim
- Taşının üstünde vardır eserim
- Bir gün olur burdan geçerse yarim
- Okusun yazdığım yazımı dağlar
-
- Bir zaman bu yolda yürüdü deyin
- Hazan değdi soldu kurudu deyin
- Bir Erol Ergani var idi deyin
- Bıraktım gidirem sazımı dağlar
Evladımı Ver Bana
- Merhametin yok mu duymuyor musun
- Çoruh nehri evladımı ver bana
- Nerede sakladın göstermiyorsun
- Çoruh nehri evladımı ver bana
-
- Yaprağı dökülmüş çalıya döndüm
- Araya araya deliye döndüm
- Yaşıyorum amma ölüye döndüm
- Çoruh nehri evladımı ver bana
-
- Mezarı yok mezarım göreyim
- Göreyim de etrafını öreyim
- Hasta değil yarasını sarayım
- Çoruh nehri evladımı ver bana
-
- Erol Ergani'yim yazısı için
- Yıllarca bitmeyen sızısı için
- Evde öksüz kalan kuzusu için
- Çoruh nehri evladımı ver bana.
-
ERZURUMLU EMRAH
Yaşamı üstüne yeterli bilgi yoktur.
Erzurum yakınlarında Tanbura
köyünde 1777 (1815-1820?)'de
doğduğu sanılıyor.
Halk ağzında dolaşan söylentilere göre
ilkin Erzurum'da medresede
öğrenim gördü. Ardında, Nakşibendi
tarikatına girdi, Halidiye kolunun
şeyhi Mevlâna Halife bağlandı.
Sevdiği küçük Paşa'nın kızı bir
ağanın oğluyla evlendirilince
çok üzüldü. Tarikatta görgü
ve bilgisini artırdıktan sonra
Sivas, Konya, Niğde, Tokat,
Kastamonu illerinde geziye çıktı.
Kastamonu'da Alişan Beyin
sevgi ve yardımını kazandı.
Uzun süre onun konağında kaldı.
Evlendi. Beyin ölümüyle Kastamonu'dan ayrıldı.
Sinop'u, Trabzon'u dolaştı.
Karısının ölümüyle 1840'ta
Sivas'tan Niksar'a geçti.
Yaşamının geri kalan yıllarını
orada geçirdi. Çıraklarından
Tokatlı Nuri'nin bir şiirinde
belirttiği gibi, 1860 yılında öldü
Dertli ve Gevheri gibi Emrah da
Divan ve tasavvuf geleneğine
özenen ürünler de verdi, ama
bunlarda gereken yetkinlik ve
özgünlüğe kavuşamadı, koşuk
düzeni aksak ve dili ağdalıydı.
Fuzili Fuzuli, Baki veNedim'in etkileri
göze batıyordu. Asıl başarısını
Halk geleneğini sürdüren heceyle
söylediği şiirlerde gösterdi.
Özellikle koşma ve semaileriyle
halk arasında haklı bir üne erişti.
Çevresindeki kimi şairleri
(Tokatlı Nuri vb.) etkiledi.
Fakat Ercişli Emrah'ın bazı
şiirleri yanlışlıkla ona mal edildi.
(Bak: Ali Saraçoğlu,
Türk Halk Şiirinde Ercişli Emrah
Gerçeği ve Emrah ile Selbihan
Hikâyesi, 1976)
KOŞMA
Hazân ile geçti gülşeni bustan
Eyler dertli bülbül zâr garip garip
Haraba yüz tuttu bezmi gülistan
Ağla şimdengeru var garip garip.
Hançeri feleğin ucu ciğerde
Gittikçe artıyor yara bu serde
Diyarı gurbette tutuldum derde
Gel tabip yaramı sar garip garip.
Emrah bizim elin gonca gülleri
Açılmıştır öter dost bülbülleri
Ben sefil sergerdan gurbet elleri
Gezeyim bir zaman yâr garip garip.
DEYİŞ
Dedim: Dilber, sen de sevdakâr mısın?
Dedi: Senden evvel nâra ben yandım.
Dedim: Doğru söyle, bana yâr mısın?
Dedi: Sadık yârim, gönülde andım.
Dedim: Gel, ağyarı feramus eyle!
Dedi: Terkeyledim, gönlüm hoş eyle.
Dedim: Gam-ı aşkı sen de nuş eyle.
Dedi: Çoktan anı nus edip kandım.
Dedim: Germanına benler dizilmiş.
Dedi: Görenler bağrı ezilmiş.
Dedim: Mahmur musun gözler süzülmüş?
Dedi: Hâb-ı nazdan yeni uyandım.
Dedim: Emrah gibi var mı âşıkın?
Dedi: Elbet benim senin lâyıkın.
Dedim: Halinden bil bağrı yanığın!
Dedi: Bilmez idim, şimdi inandım.
GÖNÜL GURBET ELE ÇIKMA
Gönül gurbet ele çıkma
Ya gelinir ya gelinmez
Her dilbere meyil verme
Ya sevilir ya sevilmez.
Yöğrüktür bizim atımız
Yardan atlattı zatımız
Gurbet ilde kıymatımız
Ya bilinir ya bilinmez.
Bahçemizde nar ağacı
Kimi tatlı kimi acı
Gönüldeki dert ilacı
Ya bulunur ya bulunmaz.
Deryalarda olur bahri
Doldur ver içem zehri
Sunam gurbet elin kahrı
Ya çekilir ya çekilmez.
Emrah der ki düştüm dile
Bülbül figan eder güle
Güzel sevmek bir sarp kale
Ya alınır ya alınmaz.
TUTAM YÂR ELİNDEN TUTAM
TuTam yâr elinden tutam
Çıkam dağlara dağlara
Olam bir yaralı bülbül
İnem bağlara bağlara
Birin bilir birin bilmez
Bu dünya kimseye kalmaz
Yâr ismini desem olmaz
Düşer dillere dillere.
Emrah eder bu günümdür
Arşa çıkan tütünümdür
Yâra gidecek günümdür
Düşem yollara yollara.
BİR NAZENİN BANA GEL GEL EYLEDİ
Bir nazenin bana gel gel eyledi
Varmasam incinir, varsam incinir.
Nazik miyanından, ince belinden
Sarmasam incinir, sarsam incinir.
Kaşına çekilmiş kudret kalemi
Görmemiş dünyada derdü elemi
Her sabah her sabah verir selâmı
Almasam incinir, alsam incinir.
Yine görünüyor yârin illeri
Başımızda esen sevda yelleri
Yârın bahçesinde konca gülleri
Dermesem incinir, dersem incinir.
Nereden nereye sevmişim onu
Ateşi koymuyor yakıyor beni
Aşık Emrah sever böyle bir canı
Sevmesem incinir, sevsem incinir.
GENE BAHAR OLDU AÇILDI GÜLLER
Gene bahar oldu, açıldı güller
Bülbül-ü şeydalar bağlarda gezer.
Bir saçı Leylâ’ya meyil verenler
Elbet Mecnun olur, dağlarda gezer.
Ne sönmez ateştir aşkın ateşi
Gittikçe artırır serde savaşı
Yâr senin aşkından çeşmimin yaşı
Bahar seli gibi çağlar da gezer.
Emrah tek tıfıldan bağrı yanıklar
Bezm-i muhabbete kalbi sadıklar
Maşukundan cüda düşen âşıklar
Ruz-ü şeb ah eder ağlar da gezer.

Mevlüt İhsanİ
1928 yılında, Şenkaya’nın
(1950 yılına dek Sarıkamış’a bağlı olan)
Çermik köyünde doğdu. Asıl adı
Mevlüt Şafak’tır. Resmi kayıtlarda
doğum tarihi olarak 1933 geçmesine karşın
Mevlüt İhsani, gerçek doğumunun
1928 olduğunu belirtmektedir.
Mevlüt İhsani, ilkokul 3. sınıfa
gittiği dönemde arkadaşlarıyla
oynarken bulduğu bir kapsülün
patlaması nedeniyle gözlerini
yitirdi ve sol elinin 3 parmağı
yaralandı. Gözleri görmemesine
karşın köydeki bir marangozun yanında
çıraklık yaptı. 13 yaşında ise köy imamının yardımıyla Kuran öğrenmeye başladı. Bu dönemde komşusunun kızına aşık oldu.
Küçüklüğünden beri, köyüne gelip giden
aşıklardan etkilenip şiire ilgi duydu.
Özellikle Bardızlı Nihani, Narmanlı Musa
Aşık Yusuf gibi aşıklar bunların önde gelenleridir.
Gördüğü bir rüyada sonra
doğaçlama söylemeye başladı
Annesinin teşvik etmesiyle
bağlama öğrenen Mevlüt İhsani’ye
bu konuda özellikle Alişan Usta adlı
aşığın çok yardımı oldu.
25 yaşlarında ise rüyasında
Alvarlı Mehmet Lütfi Efendiyi gördü.
Bunun üzerine Erzurum’a giderek
Lütfi Efendiyle görüştü.
İhsani mahlası da Lütfi Efendi tarafından verildi.
1966 yılından beri Konya
Aşıklar Bayramına katılan Aşık Mevlüt İhsani
döneminin ünlü aşıklarıyla karşılaşmalar yaptı.
Gelenekler çerçevesinde de birçok aşık yetiştirdi.
Birçok yarışma ve şenlikte çeşitli
ödüller alan Aşık Mevlüt İhsani
Türkiye dışında da bazı şenliklere katıldı.
1974 yılında Kars Çimento
Fabrikasında başladığı santraldeki görevinden
1981 yılında malulen emekli oldu.
Önce Erzurum’a yerleşen Mevlüt İhsani, son yıllarda İzmit’te yaşamaktadır.
Mevlüt İhsani’ye ilişkin Dilaver
Düzgün tarafından »Aşık Mevlüt İhsani
Hayatı, Sanatı ve Şiirlerinden Seçmeler« adlı bir kitap yayımlandı.
Ne hastayım ne ölüyüm ne sağım
Sevda hançerini vurduktan sonra
Ne bahçeyim ne bostanım ne bağım
Felek dal budağım kırdıktan sonra
Vurma hançerini akmasın kanım
Asla ey olur mu sevda çıbanım
Yar gelsin üstüme çıkmadan canım
Gelmesin mezara girdikten sonra
Mevlüt İhsani’ yi düşürdün yasa
Geceli gündüzlü bitmedi tasa
Demir çarık giyin demirden asa
Arasın sevdiğim öldükten sonra
Aşkın pervanesi döner serimde
Döndükçe od verir cana sevdiğim
Sevdan yüreğimde Kafdağı gibi
Deprenmiyor hiçbir yana sevdiğim
Ben senin derdinden oldum derbeder
Ne dizimde takat kaldı ne de fer
Gözlerin aşk oku kirpiğin hançer
Sevdan hedef tutmuş bana sevdiğim
Vurma aşk süngüsü akar al kanım
Ah u feryat ile çıkmaz mı canım
Ateşim yanıyor yoktur dumanım
Dolanırım yana yana sevdiğim
Yığılsa sarraflar bilmez kıymetin
Mağripten maşruka söylenir adın
Dostu bulmak kolay dost olmak çetin
Merhamet et şu İhsan’a sevdiğim
Gidenleri eyleyemez
Yollar üzgün ben üzgünüm
Dertlerini söyleyemez
Diller üzgün ben üzgünüm
Cahil olan söze kanmaz
Yüz yaşar yine uyanmaz
Uçtu sunam geri dönmez
Göller üzgün ben üzgünüm
Kumaş seçtim çıktı parça
Ne kol çıktı ne de paça
Bağrım gibi parça parça
Şallar üzgün ben üzgünüm
Bunca gelen yiğit n’oldu
Kaderin dediği oldu
Bülbül uçtu gül de soldu
Güller üzgün ben üzgünüm
Mevlüt İhsan kara yazım
Yok kadere itirazım
Kara kılıf kara sazım
Teller üzgün ben üzgünüm
Yar
Ağlaya ağlaya geldim yanına
Akan gözyaşımı silemedin yar
Zalimlik düşer mi senin şanına
Açtın da yaramı bilemedin yar
Ben seni severdim sen de yad eli
Seni de götürdü sevdanın seli
Gönül kemanına zülfünden teli
Çektin düzen ettin çalamadın yar
Ben sana yaklaştım sen benden kaçtın
Tazgın ceylan gibi dağlardan aştın
Coşkun nehir gibi köpürdün taştın
Gönül bahçesini sulamadın yar
Mevlüt İhsani’yi yaktın arada
Ben burda gamlıyım sen de orada
Aşık olan eremezmiş murada
Sen de muradını alamadın yar
Gitti
Yıllarım boyunca çektiğim hasret
Bir damla gözyaşı oldu da gitti
Ne güldü yüzüme ne kesti müddet
Açmadan çiçeğim soldu da gitti
Uzun gecelerim bahtsız sabahlar
İnledim sızladım çok çektim ahlar
Dizilse bir yana bahtı siyahlar
Dünya yetmiş kere doldu da gitti
Mevlüt İhsani’nin her neşesini
Sevda güç bağladı kelepçesini
Gönül zambağını menekşesini
Felek deste deste yoldu da gitti
Gözyaşım mürekkep mızrabım kalem
Yara mektup yaza yaza usandım
Gönül postasında hayale selam
Dertlerimi çöze çöze usandım
Saatte bir engel çıkar karşıma
İster derdi taşı ister taşıma
Nice gün oldu ki yalnız başıma
Gurbet eli geze geze usandım
Nice dertler gördüm hak kullarında
Yatıp uyumamış yar kollarında
Sevda ocağında aşk yollarında
Küller gibi toza toza usandım
Solacaksan yeşil gibi al gibi
Mevlüt İhsan çiçeği yok dal gibi
Şaşırdım dalgada bir sandal gibi
Kürek çekip yüze yüze usandım
Yanaktan şeftali dudaktan buse
Sevdiğim ikramın az gelir bana
Açsam kollarımı sarsam boynuna
Bütün kış ayları yaz gelir bana
İnan şu sözüme ey şems ü mahım
Buluta dayandı feryadım ahım
Yıllardır çekerim nedir günahım
Bütün ahbaplardan söz gelir bana
Dün gece rüyayı ben gördüm yordur
Banan inanmazsan birine sordur
Ayrılık mı acı ölüm mü zordur
Sağlıkta bu acı köz gelir bana
Yaradan her zaman sevdiği kulla
Gönül postasında mektubun yolla
Dudağında ıslat elinle pulla
Göz açıp yummadın tez gelir bana
Dert ile gam ile bir aradayım
Nerde aşık varsa ben oradayım
Üç beşli bir iki numaradayım
Mevlüt İhsani de düz gelir bana
Haftalar devrolur yıllar devrolur
Çevrilir bu dünya boş döne döne
Dünya bir han yeri her gelen gider
İnsan döne döne kuş döne döne
Herkesin emanet vardır hanesi
Dünya emanettir toprak anası
Hayat bir değirmen insan danesi
Herkesi öğütür taş döne döne
Sayısı bilinmez devreden çağlar
Çiçekli ovalar dumanlı dağlar
Topraklar güldükçe insanlar ağlar
Akar gözlerinden yaş döne döne
Sen Mevlüt İhsan’a bak neler vardır
İnsanın çektiği feryattır zardır
Sevinme bahara sonrası kardır
Gelir insanlara kış döne döne
Aşık Reyhani
1932 yılında Hasankalenin Alvar köyünde doğdu.
Asıl adı Yaşar Yılmazdır.
İrandan göçen babası önce Karsa
daha sonra Erzuruma yerleşti.
Aşık Reyhaninin çocukluğu köyünde geçti.
Zaman zaman komşu köylere
gitme olanağı bulduysa da daha
başka yerlere gidemedi.
Okuma yazmayı okula gitmeden öğrendi.
Sonraki yıllarda ise dışarıdan
sınava girerek diploma aldı.
Küçük yaşlarda köyüne gelen aşıklardan etkilendi.
Hem aşıklardan dinleyerek hem de
eline geçen kitapları okuyarak birçok
halk hikayesini öğrendi. Kendi aşıklığı
ve şiir yazmaya başlaması 18 yaşından sonradır.
Reyhani, rüyasında gördüğü bir kıza
aşık oldu. Kısa bir süre sonra da kızı kaçırdı.
Birkaç ay geçmeden evliliği geçimsizliğe
ve huzursuzluğa dönüştü.
Bunun üzerine karısının ailesi
kızlarını alarak başka biriyle evlendirdiler.
Aşık Reyhani, bu dönemden sonra
Dertli mahlasıyla şiirler yazmaya
türkü söylemeye başladı.
Ancak bu mahlası uzun süre kullanmadan
Bayburtlu Hicrani tarafından
Reyhani mahlası verildi.
Konya Aşıklar Bayramına aralıksız katılan
7 aşıktan biridir. Eski aşıkların dışında
yetiştiği Huzuri Baba, Nihani, Cevlani
Efkari ve Gülistan Çobanoğlu
gibi aşıklardan gelenek ve usul öğrendi.
İrandan Avrupaya birçok ülkede
türkü söyleyen Aşık Reyhani
katıldığı yarışmalarda da birçoğu
birincilik olmak üzere çeşitli ödüller aldı.
1980li yılların başında Erzurumda
bulunan Doğu Ozanları Derneğinin
başkanlığına getirildi.
Aşık Reyhani birçok ülkeye konser
ve konferanslara katılmak üzere
çağrıldı. Ayrıca ABDnin Michigan
Üniversitesinde katıldığı bir
konferanstan sonra kendisine
fahri öğretmenlik unvanı verildi.
Şiirleri birçok gazete, dergi ve
araştırmada yaralan, çeşitli radyo
ve televizyon programlarına
katılan Aşık Reyhaninin, şiirlerinin
bir bölümünü topladığı
»Alvarlı Reyhani« (1962)
»Böyle Bağlar« (1966), »Kervan«
(1988) ve bazı düşünce ve şiirlerinden oluşan
»Şu Tepenin Arkasında« adlı kitapları
Dilaver Düzgün tarafından hazırlanan
»Aşık Yaşar Reyhani«, (1997) ve
Ozan Yusuf Polatoğlu tarafından
hazırlanan »Mızrabın Istırabı
Aşık Reyhani-Hayatı ve Şiirleri«
(2003) adlı kitaplar bulunmaktadır.
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 1 ziyaretçi (9 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|